Son yıllarda yaşanan absürt olaylara bir yenisi daha eklendi. Ülke genelinde, resmi kayıtlara göre ölmüş kabul edilen yaklaşık 6 bin kişi, yaşadıklarını kanıtlamak için yöneticilere mektup yazmak zorunda kaldı. Bu durum hem hukuki bir kriz başlatmış hem de insanların hayatlarının ne kadar karmaşık ve takip edilmesi zor olduğunu bir kez daha gözler önüne sermiştir. Peki, bu ilginç olayın arka planında neler var ve bu 6 bin kişinin yaşadıklarını ispat çabaları ne anlama geliyor? İşte detaylar!
Ölü olarak kayıtlı bulunan 6 bin kişi, devlet dairelerinde veya resmi kurumlardaki hatalı kayıtlar sebebiyle yaşamlarını sürdürmekte zorlanıyor. Özellikle bankalarda, sosyal güvenlik sistemlerinde ve sağlık hizmetlerinde yaşanan sıkıntılar, bu kişilerin günlük hayatlarını olumsuz etkiliyor. Birçok insan, kendilerini öldükleri kabul edilen bitmemiş bir yaşam ile karşı karşıya bulurken, bu durumun getirdiği zorluklarla baş etmeye çalışıyor. Gerekli evrakları toparlayarak ve çeşitli belgelerle yaşadıklarını ispat etmeye çalışan bu kişiler, zaman zaman komik ve ilginç hikayelerle karşılaşıyor. Bu olaylar, bir yandan insanların kendi kimliklerini bulma çabalarının, diğer yandan da bürokrasinin içinde kaybolma hikayesinin bir parçası haline geliyor.
Yaşanan bu absürt durumu daha iyi anlamak için bazı örnekler vermek gerekirse; 30'lu yaşlarındaki bir genç, ailesinin 20 yıl önce ölmüş olduğunu söyleyen bir kayıtta hayatına devam etmeye çalışıyor. Bu kişi, kendisinden istenen tüm belgeleri hazırlarken, aynı zamanda sosyal medya üzerinden de durumu hakkında paylaşımlarda bulundu. Durumunu komik bir dille anlatmayı başaran genç, “Kendimi ölülerin krallığında hissediyorum” diyerek durumu tiye aldı. Bir başka örnek ise, 70 yaşındaki bir kadın. Bu kadın, 30 yıl önce ölmüş birisi olarak resmi kayıtlarda görünmesine rağmen, çocuğunun evlenme işlemleri sırasında tüm bu meselelere karşı çıkmak zorunda kaldı. Bu sorunun çözümü için de, mektup yazmaya karar verdi.
Bürokrasinin karmaşık yapısının getirdiği sonuçlarla karşı karşıya kalan bu insanların hikayeleri, aynı zamanda toplumsal bir meseleye de ışık tutuyor. Yaşama, kimlik ve varolma mücadeleleri, bir taraftan devam ederken, diğer taraftan devletin bu gibi hataları hızlı bir şekilde düzeltebilmesi için ne tür adımlar atacağı merak konusu. Hastanelerde, okullarda ve sosyal güvenlik kurumlarında tekrardan yaşanan bu durumların önüne geçilmesi için tüm tarafların ortak bir çözüm yolu bulması gerektiği açıktır.
Sonuç olarak, bu durum sıradan bir bürokratik hata olmaktan öteye gidip, hayatın gerçekleriyle kaosa neden olan bir senaryoya dönüşmüştür. Öldüğü sanılan 6 bin kişi, yaşama dair umutlarını kaybetmeden cesurca mücadele etmekte ve bir yandan da nefes almanın değeri hakkında yeniden düşünmektedir. Umarız ki, devlet ve ilgili kurumlar bu durumu hızlı bir şekilde ele alır ve bu insanların yaşam mücadelelerine yardımcı olabilmek için adımlar atar. Sonuçta, herkesin bir ispat ve bir kimlik hakkı bulunmaktadır.